Yeni kurulan bakanlığa göre TBMM hükümetinin eğitim politikasının ilkeleri şöyledir:
Dini, milli ve hayatî, işe dönük, üretkenliği amaçlayan; milli yapıya, coğrafyaya, kültüre, geleneklere uygun bir eğitim; bu eğitime göre programlar ve ders kitapları; çağdaş ve bilimsel olanaklara sahip okullar, eğitimin gerektirdiği araç gereçler; eğitim - öğretim işlerinin en iyi şekilde yürütülmesini sağlayacak yönetim ve öğretim kadroları.
25 Kasım 1920'de Meclis'te alınan bir kararla, öğretmen ve öğrencilerin askerlik yükümlülükleri ertelendi. Bu kararla Meclis, eğitim işlerini, cephedeki savaş kadar önemsediğini kanıtlamış oldu.
"Askere gitmek için yetkililere başvurdum" diyen Hamdullah Suphi Tanrıöver, Atatürk'ün verdiği karşılığı şöyle anlatır: " Biz askere gidecek binlerce kişi bulabiliriz ama, Darülfünun'a ( üniversiteye) ikinci bir Hamdullah Suphi bulamayız. Sen yine kültür ordusunun başında kal." Gazi, ülkenin geleceğini kurtarmanın ve yeni bir devlet kurmanın yetişmiş insanla olacağını bildiğinden bu kararı almıştır. İngiltere aynı kararı ancak 2. Dünya Savaşı'nda almıştır.
16-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında,(Sakarya Savaşı öncesi) Gazi Mustafa Kemal Paşa, Ankara'da, Maarif Kongresi'ni topladı. Burada öğretmenlere hitap eden Gazi, öğretmenlere seslenerek yüzyılların ihmali sonucu ortaya çıkan bozuklukların, ancak eğitim alanındaki çabalarla giderilebileğini vurgulamıştır. Milleti yetiştirmenin en kutsal görev olduğunu açıkladı. Kongrede; Halk Mektepleri Projesi, ilköğretimin 5 yıla çıkarılması, öğretim proğramlarına çalışma hayatına dönük dersler konması, Türk köylüsü için üretimi arttırıcı, aileyi kalkındırıcı eğitim programlarının götürülmesi konuları tartışıldı ve kararlar alındı.
Meclis'in 3.yılı
(1 Mart 1922) açılış konuşmasında milli eğitimin sorunlarına değinmiştir: " Bizim takip edeceğimiz maarif siyasetinin temeli, öncelikle mevcut cehaleti gidermektir. Bütün köylüye okumak, yazmak ve vatanını, dinini, dünyasını tanıtacak kadar coğrafi, tarihi, dini ve ahlâki bilgi vermek ve dört işlemi öğretmek milli eğitim programımızın ilk hedefidir.
Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin sınırı ne olursa olsun, en önce her şeyden önce Türkiye'nin bağımsızlığına, kendi benliğine ve milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir."
Bu konuşma Büyük Taarruz'dan aylarca önce yapılmıştır.
Artık, zafer kazanılmış, ülke işgalden kurtarılmış, ülkenin gerçek ve kalıcı bir şekilde kurtuluşu için neler yapılması gerektiğini, Bursa'da,
27 Ekim 1922'de,(Cumhuriyet'ten bir yıl önce) İstanbul'dan gelen 517 kadın ve erkek öğretmene, " Milli eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak gereklidir ve olacağız. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak böyle olur," ifadesiyle anlatmaya çalışır: "Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız zemin hazırladı. Ordularımızın zaferini siz tamamlayacaksınız. Gerçek zaferi siz kazanacak ve devam ettireceksiniz ve mutlaka başarılı olacaksınız. Ben ve sarsılmaz imanla bütün arkadaşlarım, bütün gücümüzle sizi takip edeceğiz ve eğer kültür yolunda herhangi bir engelle karşılaşırsanız, sizin karşınızdaki engelleri kıracağız; bütün gücümüzle sizin fikirlerinizi ileri yürüteceğiz." içeriğindeki konuşmasıyla eğitim ordusunun askeri ordudan daha önemli olduğunu belirtmiştir.
Milli mücadele zaferle sonuçlandıktan sonra bir arkadaşı Gazi'ye sordu: "İşte memleketi kurtardınız. Şimdi ne yapmak istersiniz?"
" Milli Eğitim Bakanı olarak milli kültürü yükseltmeye çalışmak en büyük emelimdir," yanıtını verdi.
Gazi, bu yanıtı 1923 yılında veriyordu. O, Cumhurbaşkanı'dır ama yine de gözü milli eğitim bakanlığındadır. Afet İnan'ın notlarına göre 1930 yılında, " Eğer Cumhurbaşkanı olmasam, milli eğitim bakanlığını almak isterdim," demeye devam ediyordu.(1)
*
Eğitim ordusunu oluşturan öğretmenlerin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk döneminde olduğu gibi saygınlığa ulaşılması; geçim derdine düşmeden sadece eğitim işiyle ilgilenmeleri; Avrupalı ve Amerikalı öğretmenlerle aynı özlük haklarına kavuşmaları; öğretmenler arasında sözleşmeli, ücretli ayrımı yapmadan hepsinin kadrolu olarak atanmaları; Atatürk döneminde olduğu gibi öğretmenlerin milletvekiliyle eşit maaş almaları; emekli öğretmenlerin de Avrupa ve Amerika'daki emekli öğretmenlerle aynı maaşı almaları; yıllarca atanmayı bekleyen ve görevinden uzaklaştırılan tüm öğretmenlerin de atanmaları ve hasret kaldıkları öğrencilerine kavuşmaları dileklerimle...
Öğrencileri oyunlarla okula ve hayata hazırlayan Anaokulu öğretmenlerinin; öğrencilerine bir harf öğretmekle başlayıp meslek sahibi oluncaya kadar her eğitim kademesinde görev yapan öğretmenlerin; özel öğrencileri sabırla eğiten öğretmenlerin, yaygın eğitim kurumlarında görev yapan öğretmenlerin 'Öğretmenler Günü'nü kutluyorum.
Başta, Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere sonsuzluğa giden tüm öğretmenlerimize rahmet diliyorum...
Milletine ve öğrencilerine ışık oldukları için ışıklar içinde uyusunlar.
Kaynak:
(1)- ' Fikrimizin Rehberi' Kitabı- Erol Mütercimler